Eşitsizliklere Rağmen Eşit

Yusuf İntizamoğlu
2 min readFeb 26, 2020

--

Feminizm toplumda kadını erkeğe denk hale getirmeyi meşgalesi bilmiş 17. yüzyıl temelli bir akımdır. Ataerkil toplumda baskılanan ve ev işleri, çocuk bakımı gibi şeylerle sınırlandırılan kadınların bir nevi başkaldırısıdır. Kadının toplumdaki yerinin cinsiyet rolünden bağımsızca, bir birey olarak değerlendirilmesi gerektiğini dünyaya duyurması amaçlanmıştır.

Feminizm 18 ile 19. yüzyıllar arasında temel haklar kategorisinde sergilenmeye başlandı. 19. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa ve Amerika’da kitlesel bir akıma dönüştü. Temelde kadının da özgür bir birey olduğunu ve nasıl ki bir kadın fabrika işçiliğinden şirket yöneticiliğine istediği her alanda etkince rol alabilmeliyse erkeğin de temizlikten çocuk bakımına her konuda kadınla eşit görev dağılımında bulunabilmesi gerektiği savundu. Bu durum kadınlara karşı sergilenen pozitif ayrımcılığı da sonlandırmak demekti, bu ayrımcı yaklaşım zaten çokça kadın tarafından aşağılanmak varsayılıyordu.

Felsefi açıdan feminizmin bu derece geç ortaya çıkmasının suçlusu yine ataerkil toplum görülebilir. Ataerkil toplum dinamiğinden nasiplenen ünlü filozofların çoğunun erkek olması ve bu ünlü filozofların çoğunun kadınlar hakkındaki aşağılayıcı görüşleri de bu eşitlik arayışının önünü bir süreliğine kesmiş olabilir. Örneğin Aristo “Kadınlar, doğaları gereği eksik yaratıklardır. Daha soğukkanlı ve daha az dişilerdir. Üstelik ömürleri de daha kısadır. Doğanın bir garabeti, evcilleştirilmiş bir hayvandan biraz daha iyi bir durumda olan yaratıklardır.” sözleriyle kadını neredeyse bir hayvana denk tutmuş ve her bakımda aşağı görmüştür. Nietzsche ise kadınların küçük hesaplar peşinde koşan, ukala ve yüzeysel varlıklar olduğunu söyler ayrıca erkek tarafından korkutularak baskılanan bir boşboğazlıkları olduğunu dile getirir. Bunların aksine feminizmin doğuşu sayılabilecek söylemiyle Olumpe de Gauges “Kadının idam sehpasına çıkma hakkı var, aynı şekilde bir konuşma kürsüsüne çıkma hakkı da verilmeli ona.” diyerek kadının özgürce fikirlerini dile getirebilmesi gerektiğini savunur.

Feminizm ne kadar cinsiyete bakılmaksızın her bireyin bir diğerine denk sayılması ve her alanda eşit haklara sahip olması gerektiği davasıyla yola çıksa da kimilerince yanlış anlaşılarak ya da bile isteye manipüle edilerek çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Bu kesim, kadının erkekten üstün olduğunu savunmakta ve topluma bunu empoze etmeye çalışmaktadır. Bu durum daha sonra nüksedecek bir başkaldırının habercisi midir, bilinmez fakat feminizm kavramına zarar verdiği aşikâr.

Özünde feminizm zamanında ezilen, yok sayılan ve erkeğe bağımlıymış gibi görülen kadının başkaldırısı ve eşit haklara ulaşma çabasıdır. Kadınların bu mücadelesi yıllardır sürmektedir ve maalesef çoğu bölgede daha yıllarca sürecektir.

--

--